“Sinema Kadın Mücadelesine Işık Tutuyor”
O dönemi, çok şanslı bir dönem olarak görüyorum; henüz proje feminizmi ile tanışmamıştık ya da bu kadar yaygın değildi. Başka bir ifadeyle taban örgütlenmesi için yereli desteklemek yerine; merkezden proje yazıp yerelde çalışma yapanlar bu kadar çok değildi.
Bizler sivil toplumun ne olduğunu, neyi değiştirmek ve dönüştürmek istediğini, ihtiyaçlarımızı konuşmadan proje yazmazdık. Her öğrendiğimizi birbirimizle paylaşmak için sabırsızlanırdık. Kolektif etki yaratma bambaşka bir şeydi. Örneğin; Uçan Süpürge olarak üç kez 81 il den katılan kadınlar ile buluşmalar organize ettik; il il kadın örgütleri ile defalarca buluştuk. Bu buluşmalar, bize karşılıklı öğrenmenin gücünü öğretti.
Son yıllarda kurulan STK’lardan çok faklı bir kuruluş hikâyesine sahibiz doğru. Her şeyden önce, bilinç yükseltme gruplarında bir araya geldiğimiz, ortak heyecanları yakaladığımız birbirimize güvendiğimiz kadınlarla bir araya geldik. Her şeyi baştan çok düşünmüşüz demek ki. Şimdi çok konuştuğumuz bazen içinden çıkamadığımız egolarımızı, ön yargılarımızı önlemek için ‘Kızgınlık, Öfke, Çatışmalar ve Rekabet’ gibi atölye çalışmalarını Leyla Navaro ile birkaç kez yapmışız. Muhabbeti, müzakereyi, gerekirse rekabeti, öfkeyi ve itirazlarımızı doya doya yaşadık. Rekabetin de çatışmanın da pozitif enerjisi ile tanıştık. Bunların faydasını da gördük ama bu günlerde gördüğümüz gibi hiç kimseye ‘öteki’ demedik. Ayrımcı bir dil kullanmadık. Emeğe ve tarihe gönderme yapmadan konuşma hazırlamadık. Sürekli proje yazıp kaynak arayan bir örgüt olmak yerine; kendimizi kaynak olmaya dönüştürdük. Bunlar keşke daha çok devam etseydi.
Bu ne yazık ki 15 yıl kadar sürdü ancak o dönemin fonları ve değişen ekiplerin farklı birikimleri ile hepimiz sürüklendik. Kurumsallaşma için kaç uzmanla çalıştık. Kurumsallaşma şart mıydı bilmiyorum sonuç olarak süreci iyi yönetemedik.
Cemre’ciğim düşünebiliyor musun; aynı anda 7-8 projeyi birden yapan, her gün televizyon kanallarında görüş bildiren, her türlü etkinlikte mutlaka en önde olan profesyonel kadro olarak 17 kişi çalışıyorduk. “Danışmanlar hariç en çok işi biz yaptık” deme havalarına girmiştik. Oysa STK olarak çok başarılı olmanın peşinden gitmenin başkalarını arkada bırakma olduğunu o dönemlerde anlamamıştık. Sanki pandemi dönemi bunu çok kişi ve STK’ya gösterecek, umudu içindeyim.
Biz 1999 depremi yaşadığımızda bu konuda örgütlenmek için sıkıntılar çekildi. Çünkü yurt dışından gelen yardımlar sivil topluma değil sadece devlete gitmek zorundaydı. Dünyada fon sağlayıcılar devlete değil o ülkenin sivil toplum örgütlerine destek olmak istiyoruz demişlerdi. Maalesef o zamanlar yasa buna izin vermiyordu.
Ecevit hükümeti zamanında sabaha karşı sivil toplum örgütlerinin de yurtdışından destek alabilecekleri kararnamesi acele onaylandı. O tarihten itibaren sivil toplum örgütleri her anlamda güçlendi bağımsız, objektif taban örgütlenmesini sağladı. Tabanla karar vericiler arasında köprü oldu, lobicilik ve savunuculuk arttı. Bu güçle değişim ve dönüşüm başladı; en önemlisi de “yasalar” değişti.
Bu tarih sivil toplum örgütleri için milat oldu. Şimdi pandemi sürecinde STK’lar arasında ağlar kuruldu. STK’lar arasındaki dayanışma, iş birliği ve örgütlenme tekrar yoğun bir şekilde konuşulmaya başlandı. Zoom üzerinden yıllardır yapamadığımız toplantıları yapmaya başladık. Bu yeni durumları aynı anda birkaç nesil birlikte okumaya başladık. İnternet ortamının ayrı bir kültürü oluştu. Zoom toplantılarında karşı tarafı sonuna kadar dinliyorsun, dinlemek de konuşmak kadar önemli hatta daha fazla…
Konuyu dağıttım ama bu ortamda Kültür sanat buluşmalar için çok önemli bir ortam ve bizim festival de tam da bunu yapıyor. Festival fikri, Uçan Süpürge için, kadın örgütlerinin güçlenmesi üzerine attığı adımlarda yararlandığı önemli bir yöntem olarak ortaya çıktı. Sinemanın hızlı ve etkili gücü ve çarpıcı anlatım tekniğinden yararlanmak güçlü bir örgütlenme için temel bir iletişim aracı haline geldi. Çünkü sinema, en önemli isteğimiz olan “Talep ettiğimiz hakları elde etmek için birbirimizden güç alarak mücadele etme” yolunda birbirimizi duyarak, duyduklarımız üzerine düşünerek, yaşadığımız benzerlik ve farklılıkları görerek bize bu yolda ışık tutmuştur.
Film festivali nasıl yapılır bilmiyorduk; ama bu işi bilenleri tanıyorduk. Ankara Film Festivali kurucusu, rahmetli Mahmut Tali Öngören ile görüşmeye gittim. Bu festivalin ortaya çıkış hikayesini kendisinden öğrenmek istedim. Sonrasında yine Ankara Film Festivali ekibinde olan ve aynı zamanda Türkiye’nin ilk sinema profesörü Seçil Büker’e festivali birlikte kurma teklifini götürdük. Böylece ilk uluslararası yazışmalarımız, festival koordinatörümüz olarak Seçil Büker imzasıyla gitti.
Bizim Uçan Süpürge olarak hayalimiz bir festivalden çok bir şenlik düzenlemekti; iki ya da üç günlük bir şenlik… Ama Seçil, engin sinema bilgisi ve tecrübesiyle Uçan Süpürge’ye uluslararası bir festivalin daha uygun olabileceğini anlattı ve şimdi bakınca ‘Ne kadar da iyi yapmışız!’ diyoruz. Bu sayede yurt dışından pek çok dost edindik; çok fazla birikim sağladık. Bir dönem Avrupa’daki kadın filmleri festivalinin yönetim kurulunda bulunduk. Ardından bir süre kopukluk yaşasak da en son geçen yıl, 18 farklı ülkeden kadın filmleri festival yöneticilerini Ankara’ya davet ettik ve beş kıtadan katılan kadınlarla buluştuk. Hepimiz için çok heyecan verici bir buluşma oldu.
Ekip dersen, festivalin başladığı dönemde şirket olmamıza rağmen Yıldız Ecevit, Filiz Kardam ve ben yönetim kurulu üyeleriydik. Kurucu ekibimizden Sündüz Haşar ile ise halen birlikteliğimiz sürüyor. Festivalin ilk yıllarında ekipte uzun soluklu çalışanlar oldu. 10 yıl boyunca festivalde çalışan arkadaşlarımıza rozetler takıp törenler yaptığımız oldu. Son yıllarda bunu yapamadık ne yazık ki. Bunun temel sebebi bence işin doğası: Festival “süreli bir iş”. Bağlantıları çok, “ilişki biçimleri çeşitli”. Kadın örgütleri, içinde kendi egolarımıza göre çekebildiğimiz yerleri barındırıyor. Bir işi takip ettiğinizde çok kez iktidar sahibi tecrübe tarif edildiğinde tahhaküm geç kaldığında koordinasyonsuzluk. Destek olanlara teşekkürler dediğimizde özgürlük ve bağımsızlık hatırlatmaları başarı duygusu hepsini yaşayanlar için az…
Tarihe geri dönüp bakınca da bunların çok dışında başka önemli bir konu festivalin ağırlıklı olarak sıfır bütçeyle başlıyor olması, düzenli bir ücret politikası uygulayamaması ve dolayısıyla profesyonel bir kadroyu uzun süre tutamaması söylenebilir. Açıkçası, en zayıf halkamız kadronun uzun soluklu olamaması. Dertli konumuz yani.