Asena Akan’dan “deprem dayanışması” temalı yeni albüm: “Duy Sesimi”

Sanatçı Asena Akan, “Duy Sesimi” albümüne dair şu noktaya dikkat çekiyor: “Albümü dinlemenizi müziği hissederken ayrıca sosyal sorumluluk misyonunu desteklemiş olacaksınız. Dinlemenizi tavsiye ederim.”

Asena Akan, iyileştirici ve birleştirici müziğin güzel ruhunu yansıtan ender sanatçılardan. Aynı zamanda psikolog olan Akan, yeni albümü “Duy Sesimi”yi müzikseverlerin ilgisine sundu. 

Albüm; deprem öncesi ve sonrasındaki kadınların duygusal zorluklarını dikkat çekerken “Duy Sesimi” adıyla çıktığımız yolda depremle özdeş “Beni Duyuyor Musun?” sesiyle birlikte dayanışmaya çağrı oluşturuyor. 

 

Albümü dinlerken kadınların hikayelerini hissetmek mümkün. Ayrıca dinleyiciler, sosyal medya platformlarında şarkıyı her dinlediklerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı yürütülecek sivil toplum faaliyetlerine destek sağlıyorlar. Peki bu nasıl oluyor? Albümün Akan için anlamı ne? 

Asena Akan yanıtlıyor. 

“Albüm sesi bastırılan kadınların da sesi”

Psikoloji alanında akademisyen, öğretmen olarak çalışmış ve çocukluğunuzdan bu yana hiç vazgeçemediğiniz müzik alanından gelen bir müzisyen olarak “kendini akort et” sözüyle müziğin iyileştirici ve dönüştürücü gücünü vurguladınız. Bu projelerde insanların kalpleriyle ve zihinleriyle uyumlu olmayı yönlendiriyorsunuz. Son çıkan albümünüz “Duy Sesimi” hakkında konuşmak istiyorum. Çok etkileyici ve sözlerinin her birisi oldukça anlamlı. Albümü nasıl oluşturdunuz? 

Yıllardır müziğin iletişime alan açan, hastalıkları önleyen, iyileştiren birleştiren yönünden faydalanarak farklı bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal, kültürel yapıdaki ihtiyaç sahibi birey ve gruplara hizmet veriyorum.  

Müziği araç olarak kullandığım seanslar, eğitimler, seminer ve atölyeler düzenliyorum. “Duy Sesimi” de toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki farkındalığı arttırmak ve kendilerine biçilen rol, sorumluluk ve davranış beklentiler nedeniyle “sesi bastırılan ve sessizleştirilen kadınlara” kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir alan açmak niyetiyle tasarladığım, CultureCIVIC Kültür ve Sanat Destek Programı kapsamında Avrupa Birliği tarafından destek alan bir proje. 

Projenin ilk aşamasında ekip arkadaşlarımla birlikte Türkiye’nin 3 ilinde farklı yaş gruplarından kadınlarla liderliğini yürüttüğüm müzik atölyeleri gerçekleştirdik. 

Bu atölyeler hakkında daha detaylı bilgi paylaşır mısınız?

Atölyelerin birincil amacı; kadınların potansiyellerini ve içlerindeki iyileştirici gücü keşfetmelerini, özgüven ve cesaretlerini artırmalarını, seslerini birlikte güvenle çıkararak ‘akordlanmalarını’ sağlamaktı. İkincil amaç da atölyelerde kadınların sesler, sözler, desenler, beden hareketleri ile ifade ettikleri duygu ve düşüncelerinden ilhamla besteler üretmek ve bu eserleri proje iştirakçimiz olan değerli plak şirketim Kalan Müzik müzik sponsorluğunda albüme dönüştürmek; albümün yayınlanması ile de dijital platformlardan elde edilecek tüm gelirin kadın çalışmalarına aktarılarak desteğin sürdürülebilirliğini sağlamaktı.  

Projeyi başlangıçta İstanbul (Beyoğlu, Kadıköy, Fatih ilçeleri), Adana ve Hatay illerini kapsayacak şekilde kurgulamıştık. Ancak yolda ne yazık ki hepimizi derinden sarsan deprem ve Hatay’daki öncelikli ihtiyaçların farklılıaşması nedeniyle yönümüzü Gaziantep’e çevirdik. Toplamda 8 atölye gerçekleştirdik. 

Ben besteleme sürecini atölyelerin hemen ardından gerçekleştirmeye özen gösterdim. Kadınların duygu ve düşüncelerini, üzerinden çok zaman geçmeden, onlara aracı olduğum o enerji alanından çok uzaklaşmadan müziğe dökmem gerekiyordu.

Tabi atölye sürecini deprem öncesi ve sonrası olarak iki gruba ayırmam mümkün. Meslek hayatımın başında 1999 Gölcük depreminde psikolojik danışman göreviyle sahada çalışmış birisi olarak idmanlı olmam adaptasyonumu hızlandırdı. Deprem sonrasında özellikle Gaziantep Nurdağı Konteynır Kent’te gerçekleştirdiğimiz atölyeleri de elbette oradaki kadınların ihtiyacına göre şekillendirdim. 

Katılımcılarımız artık sadece sesini duyurmak isteyen kadınlar değil, deprem travması yaşamış kadınlardı. Bu koşullarda herhangi bir uyaranın sunulması çok özen ve dikkat isteyen durumdur. Sözgelimi bir enstrümanın gelişigüzel kullanımı sese duyarlı hale gelmiş katılımcılarımızı tetikleyip onlara zarar verebilirdi. Bu nedenle; psikolojik ilk yardım temelinde, atölyelerde daha çok kadınların acısına, gözyaşlarına, ses ve sessizliklerine, iç çekişlerine eşlik ettim. Nefeslerini dinledim. Tabi burada müziğin ihtiyaca göre hızla değişip dönüşebilen esnek yapısının da çok yardımı oldu. 

Deprem, toplumun temel dinamiklerinde ve tüm katmanlarında çok güçlü etkiler bırakan bir olgu. Neticede en derinde toprakla ilişkimiz ve evimiz, barınağımız yani güven alanımız sarsılıyor. 

Ben o atölyelerde, yitirdikleri ardında sağlam durmaya, iyileşmeye çalışan, umuda sarılan kadınlar gördüm. Ve kalbimle duyduklarımı en saf haliyle geri yansıtmaya çalıştım. Başlangıçta “Duy Sesimi” adıyla çıktığımız yolda depremle özdeş “Beni Duyuyor Musun?” sesiyle buluştu demek yanlış olmaz. 

“Sözler kadınlardan yansıdı”

Şarkının başlangıç kısmındaki sözleri depremi anımsatmakta ve devamında ise hissettiğim sözler ise “Kelebekler ses çıkarır mı anne/Kara gözleriyle göz kırpsa bana/Duvardaki çiçeği seyretmek gibi olsa/Zorlanıyorum sen anla beni/Hani benim ayakkabılarım/Yabancı ölmek istemiyorum (…)” sözleriyle ise psikolojide kelebek etkisini hissediyorum.

Bahsettiğin şarkı Beyoğlu’nda gerçekleşen ilk atölyemizden çıkan ve projeyle aynı ismi taşıyan “Duy Sesimi” eseri. İlginç olan şu ki, bu atölye ve beste oluştuğunda henüz deprem olmamıştı. Ama kadınlardan yansıyan  

“Gözlerim kapalı, karanlıktayım,

Bir gürültünün ardında kalmışım

Kendi sesime yabancıydım

Uğultuların arasında..

Altında ezildiğim o yükler, 

Beni sağır eden eden o sesler…” 

sözlerine bakınca öyle hissetmekte haklısın. Burada kadınların günlük yaşamda, yıkıcı bir doğa olayının etkilerine benzer bir yakarışı var ki çok dikkate değer. Taşımakta zorlanılan yükler ve yeterince sağlıklı ifade alanı bulamayan acılara dair. 

Kelebeklerle ilgili söz de, o atölyeye katılan bir katılımcımızın kızıyla yaptığı diyaloğun yansıması. Sessiz ama etkili bir canlı kelebek ve bunun bir çocuktan gelmiş olması… Dediğin gibi bu proje özelinde de, daha önceki sayısız deneyimimde de bir sesin, sözün, küçük gibi görünen iyi niyetli bir girişimin, tutkulu bir çabanın katlanarak büyüyen, genişleyen, dönüşen haline çok kez şahit oldum. Düşündüğümüzden daha güçlü varlıklarız, sadece yeterince farkında değiliz. Söylediğimiz her söz, çıkardığmız her ses, attığımız her adım, yaptığımız her eylem, bir yerde, bir zaman bir etkiye yol açıyor. Fark edebilmemizi dilerim. 

Albümü oluşturma sürecinde karşılaştığınız zorluklar var mıydı?

Yaşadığımız coğrafyada bizi yolumuzdan saptırabilecek, vazgeçirebilecek pek çok durumla karşılaşabiliyoruz. Bunlara zorluktan ziyade, gelişim basamağı gibi hatta esneklik ve dayanıklılığı arttıran, büyütüp geliştiren şeyler olarak bakmak mümkün. Ama elbette bir sınırı var, bazen bırakıp gitmek de gerekebilir. Bu ikisinin arasındaki farkı anlamak da zaman ve deneyim gerektiriyor. 

Çok önemli ve kıymetli bulduğum bir nokta proje ekibimdeki değerli iki kadın arkadaşım Evren Özkan ve Gözde Şekercioğlu ile süreçte karşılaştığımız güçlükleri birlikte göğüsledik ve tam da projenin özüne uygun bir dayanışma sergiledik. 

İstanbul atölyelerinin ardından Adana’ya gideceğimiz süreçte deprem oldu. Ülke genelinde şoku atlatma ve yaraları sarma döneminde proje doğal olarak biraz durakladı. Ben de enerjimi sahadaki psikolojik ilkyardım çalışmalarına aktardım. Sonrasında Adana Seyhan’da atölyelerimizi gerçekleştirdik. Maalesef proje kapsamında bulunan Hatay’a, uçak biletlerimiz olmasına rağmen, depremin sebep olduğu güvenlik önlemleri nedeniyle ulaşamadık. Bu nedenle yönümüzü Gaziantep Nurdağı Konteynır Kent’e çevirdik. Bunun organizasyonda etkin olan ve bölgeye birlikte gitmeyi planladığımız ekip arkadaşım Gözde, geçirdiği hayati operasyon nedeniyle gelemedi. O gün depremzede kadınlarla çalıştığım atölyede kalbimin bir parçası onunlaydı, şükür ki sağlığına kavuştu. Nurdağı Konteynır Kent’indeki atölyelerle projenin ilk kısmını gecikmeli de olsa tamamlamış olduk.  

“Sessizlikle dahi dahil oldular”

Kadınlarla yapmış olduğunuz atölyelerde unutamadığınız, etkisini yaşadığınız bir anı var mı? Ayrıca coğrafi olarak kadınların yaşadığı duygu durumlarında farklılıklar var mıydı? Bahsetmek ister misiniz?

Atölyelerin her biri birbirinden renkli, heyecanlı, özgün deneyimlerdi benim için. Albümde de tıpkı bir kitap gibi kadınların hikayelerini birbirini tamamlayacak şekilde müzikle aktarmaya çalıştım. 

Kadınlarda yaşadıkları bölge ve çevresel koşullara göre; dinledikleri ve sevdikleri müziklerde, yaşam tarzlarında, görüş ve fikirleri farklılıklar olmasıyla birlikte; insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal ve duygusal ihtiyaçlar gibi temel alanlarda benzerlik ve ortaklıklar gözlemledim. Kendilerini sözlerle resimlerle ya da hareketlerle anlatmakta zorlanan ve sürece sadece “ah”, “of” gibi nidalarla katılan kadınların bu ifadelerini müziğe yansıttım. 

Hatta sessiz kalmayı tercih eden katılımcılara sessizliğin de müziğin parçası olmasından hareketle, bestelerdeki “es/sus” kısımlarına sessizlikleri ile dahil olabileceklerini anlattım. 

İstanbul atölyelerinde her bir semtteki atölye katılımcılarının, o bölge ve çevresinin etkilerini taşıdıklarını gözlemledim. Bu etkileri giyim tarzlarında, davranışlarında, dinledikleri müzik türlerinde ve geribildirimlerinde görebilmek mümkündü. Kadıköy atölyesinde farklı yaş gruplarından bir araya gelmiş kadınlar ;

“Kendine dön, kendini dinle Şimdi tam zamanı özgürleşmenin İçine dön, bedenine Ses ol, söz ol de ki bu benim…ben…”

sözleriyle, daha çok “kendi olmak, kendini bulmak, kendi başınalık” temalarında birleştiler. Fatih atölyesinde genç ağırlıklı grubun yaşamlarındaki erkek figürleriyle ilgili rahatsızlıkları, yaşadıkları baskılar daha fazla dile geldi ve “özgür olmak, isyan, başkaldırı” temaları öne çıktı. Beyoğlu atölyelerinde kadınlar ataerkil sisteme başkaldıran, direnen tarafları yanında; kırılgan, duygusal, korkularına rağmen korkmayan yanlarını cesurca ortaya koydular… ben de tüm bu temaları ortaklık ve farklılıklarıyla bestelere yansıttım. 

Çalışmanın ikinci şehri Adana’da ağırlıklı olarak genç yetişkinlerden oluşan katılımcı gruplar vardı. Atölyelerin başlangıcında bizi çok güldüren bir durum yaşadık. Akışın giriş kısmını beden farkındalığı, nefes, gevşeme egzersizleri oluşturuyor. 

Ben katılımcılara bedenlerini gevşetmeleri yönünde yönerge verirken o kelime ağzımdan her zamankinden farklı bir vurguyla çıktı ve onlara “Gevşek!” diye bağırmışım gibi duyuldu. Bu ifade o bölgede küfür olarak kullanıldığı için herkes önce bir donup kaldı ardından biri “Ne çabuk adapte oldunuz Adana’ya” deyince de hep birlikte gülme krizine girdik. 

Burada atölyeler deprem sonrasında gerçekleştiği için travmanın izlerini de yoğun şekilde hissettik. Öte yandan “Tüm olumsuzluklara, her şeye rağmen pes etmeden devam etmek, aşkın ve umudun yol göstericiliği, cesaret” ön plana çıktı. İlk grubun olayları hafifleten, espirili yaklaşımı “ben bilmem neşem bilir” şarkısına ilham oldu.  İkinci grupta ise kadınların isyanı, “korkulara, korkutulmalara rağmen korkmamak, vazgeçmemek” eğilimi sözlere ve besteye yansıdı.  

Çalışmanın son aşamasında koşulların bizi yönlendirdiği Gaziantep Atölyelerini, Nurdağı Konteyner Kentte, konteyner okulda farklı yaşlarda, daha muhafazakar kesimden gelen kadınlarla gerçekleştirdik. 

Depremin ağır etkilerini yaşayan kadınlar, çoğunun yakın ve uzak kayıpları olması nedeniyle yas sürecindeydiler ve bu durum dışavurumlarına farklı şekilerde yansıdı. Kimi sessiz kalmayı tercih ederken, kiminin daha yüksek sesler çıkararak sürece daha fazla dahil oldukları, kimilerinin de aralıklarla ağladığını gözlemledim. Önceden de belirttiğim gibi buradaki rolüm onların acılarına, hüzünlerine, gözyaşlarına, isyan ve hayallerine eşlik etmek oldu. 

İlk atölyeden çıkan ses ve sözler, benim de ruhen o sürecin parçası olmamla birlikte bir ağıta dönüştü ancak yine de içinde inanç ve umut barındıran “her şey güzel olacak” cümlesi öne çıktı. İkinci atölyede düşünüp taşınmalar, akıllara bir şey gelmemesi, söyleyecek bir şey bulamama halleri yoğundu. 

Ben de bu sessizlik ve dirençleri müziğe taşımaya karar vermiştim ki bir katılımcı yanıma yaklaşarak kağıttan yaptığı gemiyi bana uzattı ve “Bu gemiyle okyanusa açılın” dedi. Benim için çok duygu yüklü ve şükran dolu bir andı. Şarkının yönü içimde netleşti  ve yüzyıllardır dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi bu topraklarda da müziğin acıları hafifleten, baş etme ve devam gücü veren, enerjiyi yükselten ritmik ve melodik yapıları kullanarak, o bölgenin şivesiyle  “Beraber Gidek” eseri ortaya çıktı.  

Farklı coğrafyaların bölgesel, çevresel, kültürel koşullarındaki çeşitliliğin yansıması olan bu albümdeki 8 eserde kadınların ihtiyaç ve sorunlarını ifade etmede kullandıkları dilde evrensel ortaklıklar da var. Kendine dönme, sesini duyurma, özgürleşme ihtiyacı; tüm baskılara rağmen korkmama, pes etmeme, vazgeçmeme durumunu bunlara örnek gösterebilirim. Sosyal, kültürel, duygusal ve ekonomik özellikler bakımından birbirinden oldukça farklı Kadıköy ve Gaziantep atölye kadınlarından gelen “okyanus” söz ortaklığını da oldukça sürprizli ve çarpıcı buldum. 

“Duy Sesimi” albümü gelirinin kadın çalışmalarına aktarılması hakkında bilgi verir misiniz?

Atölyeler aracılığıyla, kadınların hikayelerinden, duygularından ve deneyimlerinden ilham alınarak ortaya çıkan “Duy Sesimi” albümü, dijital müzik platformlarında (Spotify, Apple Music, Youtube vs.) yayına girdi. 

Albümün/şarkıların platformlar üzerinden her bir dinlenmesi üzerinden elde edilecek gelirler düzenli olarak kadın çalışmalarına aktarılacak ve bu fonun toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı yürütülecek sivil toplum faaliyetlerinde kaynak olarak kullanılması sağlanacak. Böylece sürekli devam edecek bir kaynak modeli oluşturulmasını planladık. Dilerim bolca dinlenir ve kalplerde yer edinir. 

Kadınlarla gerçekleştirdiğimiz atölyelerde İstanbul ve Adana saha destekleri için Mor Dayanışma’ya; Gaziantep saha destekleri için Empati Sosyal Sorumluluk ve Eğitim Derneği’ne; album prodüksiyon ve tanıtım süreci için sevgili Tanju Eren’e yayın desteği için Z/Kalan Müzik’e ve lansman Konserinde bize kapılarını açan Front Door Beyoğlu’na teşekkür ederiz. Sana da güzel kalbin ve kıymetli soruların için teşekkür ederim. 

“Duy Sesimi” kadınların yaşamış olduğu zorluklara umut verici, kadınların yalnız olmadığını hissettiren, aynı zamanda kadınların sesini yükseltmeye yönelik bir albümdür. Albümü dinlemenizi müziği hissederken ayrıca sosyal sorumluluk misyonunu desteklemiş olacaksınız. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Emine Gündüz

Spotify 

https://open.spotify.com/album/38OT8KTtVjq5AcDjVjMIIY?si=kB29CyqrRpa8FDuqYi9YJg 

iTunes 

https://music.apple.com/us/album/duy-sesimi/1716064986 

01 Duy Sesimi 

https://www.youtube.com/watch?v=k5g3HiTshB8 

02 Bu Benim Ben 

https://www.youtube.com/watch?v=sLTplQicFCY 

03 Özgür Olana Dek 

https://www.youtube.com/watch?v=zHLxiEZFj8U 

04 Ben Buradayım 

https://www.youtube.com/watch?v=XwiXVYlhK10 

05 Ben Blimem Neşem Bilir 

https://www.youtube.com/watch?v=UOoQPRm8W0Y 

06 Korkmuyorum 

https://www.youtube.com/watch?v=IhskFYMe2U8 

07 Her Şey Güzel Olacak 

https://www.youtube.com/watch?v=xETvMSs6k2U 

08 Beraber Gidek 

https://www.youtube.com/watch?v=qubzQazI35o 

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir