Paylaş

25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, kadınlara yönelik her türlü şiddeti kınadığımız, mücadeleyi güçlendirdiğimiz, kadına yönelik her türlü şiddete dur dediğimiz bir gündür!

Bugünün uluslararası bir mücadele gününe dönüşmesine neden olan, Dominik Cumhuriyeti’nde tek adam rejimine direndikleri için öldürülen Mirabal Kardeşlerden María’nınMinou Mirabal’i, 2022 yılının 25 Kasım haftasında Türkiye’ye davet eden ve birçok şehirde kadın örgütleriyle buluşturan Uçan Süpürge Vakfı olarak; erkek şiddeti sonucu yaşamını yitiren tüm kadınları saygıyla anıyoruz.

30.yıllık tarihe sahip Uçan Süpürge, ilk yıllardan bugünlere, gittiği tüm illerde, kadın örgütleriyle bir araya geldiği her buluşmada, ulusal ve uluslararası alanda “kadına yönelik şiddeti” ilk gündemi yaptı

25 Kasım’ın anlam ve önlemini anlamak ve anlatmak için, tarihsel mücadelenin  canlı tanığı olan kadınlarla ve kadın örgütleriyle buluşturmanın yanında, giderek çok daha yakıcı bir gündem halini alan kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında uzun yıllardır sürdürdüğümüz “kadınların ve kız çocuklarının adalet erişimi” başlığında projeleri hayata geçirmeye devam ediyor, Türkiye’nin bir çok ilindeki üniversitelerin hukuk fakültelerinde öğrencilere eğitimler veriyoruz.

İlk Uluslararası Kadın Filmleri Festivalimizde,1998’de, temamızı “Şiddet Başrolde” olarak belirlemiştik. Ve Türk filmlerinden kadına yönelik şiddet sahnelerinin seçildiği videolarla birçok ilde sergiler açtık, bu konuya dikkat çektik. 29 yıldır, her festivalin programında yer alan, “Olay Yeri: Aile” başlıklıbölümle şiddetle mücadelede farkındalık çalışmalarını sürdürdük, sürdürmeye de devam ediyoruz. Ankara’da kurulu olmamız nedeniyle yasa çalışmalarına “kadına yönelik şiddetle mücadele” başlığının ve konuyla bağlantılı etkin politikaların girebilmesi için lobicilik yaptık, yapmaya devam ediyoruz.

Kadın cinayetlerinin yanında, kadınların sokakta, işte, evde, dijital ortamda karşılaştığı erkek şiddetinin sürmesinin nedeninin cezasızlık ve var olan yasaların uygulanmaması olduğunu biliyoruz. Nitekim, Türkiye’nin, İstanbul Sözleşmesi’nden tek bir kişinin kararıyla geri çekilmesinin üzerinden geçen 4 yılda, bağımsız kadın örgütleri tarafından toplanan kadın cinayetleri istatistiklerine göre, 2025’in ilk 10 ayında Türkiye’de 235 kadın öldürülmüş, 247 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulunmuştur.

Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik her türlü şiddetin bu denli yakıcı bir sorun haline geldiği bir Türkiye’de, biz kadınlar, yalnızca 25 Kasım’da ya da 8 Mart’ta değil, her gün “Öldürülmek İstemiyoruz”, “Susma haykır, şiddete hayır” demek için, şiddete, kadın cinayetlerine, kadın yoksulluğuna, çocuk istismarlarına karşı ses çıkarmak için sokaklara çıkıyoruz. Yaşamlarımız adaletsizlik ve korku iklimine hapsedilmek istenirken, bizler, daha örgütlü ve daha dayanışmacı bir mücadeleyi büyütüyoruz, büyütmeye devam edeceğiz.

Biz kadınlar, “Erkek adalet değil, gerçek adalet istiyoruz” diyerek haklarımızdan vazgeçmediğimizi her fırsatta dile getirirken, eşitsizlikleri derinleştiren politikalarla, şiddeti ve ayrımcılığı engellemek yerine artıran yargı paketleriyle gece gündüz mücadele etmeye devam ediyoruz.  Çalışanı bir kadının, boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından öldürülmesini engelleyemeyen TBMM’nin, kadınları şiddetten koruyucu ve şiddeti önleyici mekanizmaları hayata geçirme noktasında etkin adım atamadığını da görüyoruz.

Bugün, kadına yönelik şiddetle mücadeleye dair yüzlerce paylaşım görüyor, duyuyor, okuyorsunuz.

Kadınlar artık yalnız yürümüyor ve maruz bırakıldıkları tüm şiddet biçimlerinin farkındalar. Kadın örgütleri ve kadın hakları savunucuları her zamankinden daha güçlü bir ses çıkarıyor. Artık yalnızca kadınlar da değil; kızı Rojin Kabaiş’in katilini arayan babası gibi tüm adalet arayanlar, güvende olmadıklarını söyleyen gençler de, kurumlarına ve kadına yönelik verilere güvenin zayıfladığı bir ülkede, kadınlar ile birlikte sokaklardalar. Ve biz kadınlar, daha geniş, daha örgütlü ve daha dayanışmacı bir mücadeleyi birlikte büyütüyoruz, büyütmeye devam edeceğiz.

Kadına yönelik şiddetin çözümsüz bırakılması ve faillerin cesaretlendirilmesi politik bir tercihtir. Bunu da görüyoruz. Çözümün gerçek bir siyasi iradede olduğunu bilenler olarak, gerçek siyasi iradenin İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek, ve tartışmaya açılarak etkisizleştirilmeye çalışılan 6284 sayılı yasayı eksiksiz uygulamak olduğunun altını kalın harflerle çizmek isteriz.

Kadınların sırf kadın oldukları için, en çok da evlerinde öldürüldüğü bir ülkede “Aile Yılı” söylemiyle şiddetin ve ayrımcılığın üzerini örtmek, gerçekte “şiddete karşı sıfır değil sonsuz tolerans” anlamına gelmektedir.

Ama kadınlar her şeye rağmen buradadır! Mücadele ise her alanda sürmektedir.

Yaşasın Kadın Dayanışması diyor ve tekrar hatırlatıyoruz: “ İstanbul Sözleşmesi yaşatır!

Share

Other Shares